Sokak oyunları deyince çocuklarımızın aklına ne geliyor acaba? İp atlama, sek sek, körebe, yakalamaca! Bu oyunların adını duyunca içi cız eden büyüklerin sayısı bile günden güne azalıyor. Çünkü sokakta oyun oynamadan büyüyen bir kuşak artık yetişkin. Oyun deyince akla parklar ve kapalı alanlar geliyor. Peki böyle mi olmalı? Süreç tersine çevrilemez mi? Sokaklar hatta kentin kendisi çocuklar için güvenli alanlar, oyun oynanacak yerler olamaz mı? Tüm bu sorulara olumlu cevap vermek için bizim üzerimize düşen görevler de var mı?
Uzmanlar, sosyalleşme sürecinin önemli bir kısmının çocuk oyunları ile tamamlandığını vurguluyor. Özellikle de yapılandırılmamış yani doğaçlama gelişen ve bir yetişkin tarafından yönlendirilmeyen oyunlar çocukların kendilerini ve çevrelerini tanımalarına, davranışlarının yol açtığı etkileri görmelerine yardımcı oluyor. Çocuklar, oyun oynarken hayatın ön provasını yapıp, gelecekte kendilerini bekleyen dünyaya küçük bir adım atıyor. Oyun sırasında karşılaştığımız mızıkçılık, haksızlık, yardımlaşma, paylaşma gibi davranışlar ya da hissettiğimiz sevgi, neşe, öfke, kıskanma gibi duygular bizi hayata hazırlıyor, törpülüyor, eğitiyor. Oyunun çocukların dünyasında giderek daha az yer kaplaması ise bu tanıma sürecinin sekteye uğramasına neden oluyor. Günümüz insanının neden yoğun bir biçimde “iletişim problemleri” yaşadığı sorusunu soran uzmanlar “daha çok oyun” cevabında birleşiyor. Bu nedenle dünyanın pek çok bölgesinde çocukların oyun alanlarını sadece parklarla sınırlandırmamaya yönelik çalışmalar yapılıyor.
Eğlenceli Sokaklar, İletişimli Çocuklar
Hollanda’nın çocuklara yönelik çalışmalarıyla iyi tanınan sivil toplum örgütü Bernard van Leer Vakfı, kentlere sağlıklı, üç yaşındaki bir çocuğun boy uzunluğu olan 95 cm’den bakmayı amaçlayan “Urban 95” programı ile bu konuya dikkat çekiyor. Vakfın bu çalışması Türkiye’de de çeşitli kurum ve kuruluşlarla birlikte “İstanbul95” adıyla yürütülüyor. İçeriği Boğaziçi Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, TESEV ve Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Kent Laboratuvarı Studio-X İstanbul tarafından oluşturulan program Beyoğlu, Maltepe, Sarıyer ve Sultanbeyli Belediyeleri tarafından yürütülüyor.
Bernard van Leer Vakfı yöneticileri 0-3 yaş arasındaki çocukların rahatça yaşayabildiği bir kentin toplumun diğer kısımları için de rahat bir yer olduğunu ve sokakların da en önemli kamusal alanlar olduğunu vurguluyor.
Herkesin oyuna ve parka ulaşabilmesini hedefleyen KaBOOM! adlı sivil toplum hareketinin kurucusu Darell Hammond da “Şehirde Oyun” başlıklı bir konuşma için İstanbul’daydı. Bernard van Leer Vakfı’nın kıdemli danışmanlarından olan Darell Hammond’un o konuşmada dile getirdiği şu noktalar bizim de oyuna gereken önemi yeniden vermemiz gerektiğini hatırlatıyor:
“Kentler tasarlanırken toplumun yapı taşı olan 0-3 yaş arası çocuklar ile onların ebeveynlerinin ihtiyaçları çoğunlukla dikkate alınmıyor. Güvenli oyun alanlarına erişimdeki
zorluklar, oyuna ayrılan zamanın azalması ve teknolojinin de etkisiyle oturarak oynanan oyunların artması nedeniyle günümüzde çocuklar bir önceki nesle oranla yüzde 40 daha fazla kapalı alanda zaman geçiriyor. Oysa çocuklar doğal ortamlarda oyun oynayarak hayatı deneyimler ve öğrenir. Oynamak çocuk için bir ödül değil, onun en önemli işidir, zihinsel ve bilişsel gelişimi için çok önemli bir ihtiyaçtır. İstanbul95 programı ile çocuğun altın çağı olarak kabul edilen ilk üç yılda, onları ve ebeveynlerini çocuğa uyumlu parklarla, oyun alanlarıyla, bahçe ve kamusal alanlarla buluşturmanın yollarını araştırıyoruz. İstanbul’a 95 cm’den bakma refleksini kazanabilir, 0-3 yaş çocukların kamusal ihtiyaçlarını daha iyi anlayabilirsek sağlıklı bir toplum için çok önemli ve cesur bir adım atmış oluruz.”
Sokağa Sahip Çıkan İngilizler
Samsung Türkiye Başkan Yardımcısı Tansu Yeğen’in kişisel twitter hesabında bir süre önce paylaştığı “İngiltere'de bu sokakta oturan kişiler her Salı günü, sokaklarını çocuklar oyun oynayabilsin diye belirli saatler arasında trafiğe kapıyor... Çocuklar evden çıkıp bizim çocukluğumuzdaki gibi sokakta oyun oynamanın ve arkadaşlıklarının keyfini çıkarıyor” twiti de önemli bir hatırlatma.
Çocuklarımızı sınırlı alanlarla kısıtlamadan, şehri onlarla paylaşmak mümkün. Bu farkındalıkla şehircilik anlayışımızda yapacağımız değişiklikler, oyun oynayarak büyüyen sağlıklı nesillere dönüşebilir. Unutmayın bir çocuğun en önemli işi oyun oynamaktır.